
Sosyal yapının temelini oluşturan ailenin ve bireylerinin sağlam ve sağlıklı olması, toplumun korunması, güçlendirilmesi ve geliştirilmesinde son derece önemli bir rol oynamaktadır. Toplumdaki bireylerin saldırgan davranışlar içinde olması, aile içinde de şiddet olgusunun yaşandığının bir göstergesidir. Şiddetin toplum içinde ve ailede yaşanıyor olması, toplumun genelinin ve geleceğinin olumsuz etkileneceğinin önemli bir işareti olarak yorumlanmalı ve toplumların farklılıklarına göre çözümler üretilmelidir. Aile içi ilişkiler ve şiddet, toplumun geneli üzerinde bu derece önemli olmasına rağmen, toplum düzeni ve insan sağlığından sorumlu olan kişi ve kurumlar tarafından yeteri kadar önemsenmemiştir (Armutçu, 2007: 46). Aksine aile mahremiyeti kavramının arkasına sığınılarak, ailenin özeli olarak değerlendirilmekte ve dışarıdan yardım yapılamayacağı veya yapılmaması gerektiği savunulmaktadır.
Aile içi şiddetin, aile dışına taşınmaması için harcanılan bu çabaya rağmen, aile içinde şiddet yo- ğun bir şekilde yaşanmaktadır. Aile içindeki şiddeti en yoğun şekilde güçsüz ve çaresiz kadınlar hissetmektedir. Çünkü kadın ve erkek arasındaki statü farklılığına dayanan değerler, yaş, cinsiyet ve iş üstünlüğüne dayanan tahakküm kurma gücünü de erkeğe vererek, erkeğin kadına şiddet uygulamasını meşrulaştırmaktadır. Meşrulaşan şiddetin bu boyutu, çözüm üretilmesini engellemekte ve kuşaktan kuşağa aktarılmasına yol açmaktadır. Kısaca sosyal ve bireysel düzeydeki şiddet eylemleri birbirini besleyerek, aile içi şiddetin devam etmesini sağlamaktadır. Ama daha önce de söylemiş olduğumuz gibi, aile içinde şiddet varsa toplumun genelinde de şiddet vardır. Burada toplum ve bireyin davranışlarının birbirini karşılıklı olarak etkilediğini belirtmek gerekir.
KAYNAK: Doç. Dr. Dolunay Şenol Doç. Dr. Sıtkı Yıldız. KADINA YÖNELİK ŞİDDET ALGISI -Kadın ve Erkek Bakış Açılarıyla. ANKARA-2013. Mutlu Çocuklar Derneği Yayınları. S. 6-7
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder