
İnsanın, insanı sömürmesinin ortadan kaldırıldığı sosyalist sistemlerde her türlü eşitsizliğe karşı mücadele edildiği gibi kadınlara yönelik eşitsizliklerde bu mücadelenin hedefi oldu.
Yasalar karşısında tam eşitliğin sağlanması önemlidir ancak tek başına
yeterli değildir. Nitekim modern burjuva demokrasilerinde yaşanan budur. Sosyalist iktidarlar kadına yönelik yasalarla eşitsizlikleri ortadan kaldırdığı gibi pratik yaşam içerisinde de onları yetiştirmeye, toplum içerisinde saygın konumlarını sahiplenmelerine çaba gösterdi. Eğitimden istihdama kadar önlerindeki tüm engeller kaldırıldı. Aile içinde erkek tarafından aşağılanıp haksızlığa uğramamaları için özel çaba gösterildi.
Genelleyerek anlatıyoruz ama sosyalist sistemin bu çabaları ülkelere göre çeşitlilikler de arzeder. Ortak olan şey devrimcilerin kadın-erkek eşitliğini yaşamın her alanında hayata geçirme çabasındadır. Böyle bir çabada şarttır zaten. Nasıl ki kadınları örgütlemeyi mücadeleye katmayı başaramayan bir hareketin devrim yapması da mümkün değilse, kadınları kazanamayan bir iktidar da varlığını koruyamaz. Bu nedenle sömürücü iktidarlar tarafından sürekli geri bıraktırılan kadınlar okuma yazma kurslarıyla, onlar için açılan istihdam alanlarıyla sosyal yaşama kazanıldılar.
Kadınlar da kendilerinin kurtuluşu için böyle güçlü bir çaba gösteren iktidarları desteklemekten geri durmadılar. Bu çabayı çok net bir örnekle somuttlayacak olursak;
1897'de Rus kadınlarının yüzde 86,3'ü okur-yazar değildi. 1959'a gelindiğinde ise bu oran yüzde 2'ye düşmüştü. Bugünün Kübasına baktığımızda ise okur-yazar olmayan tek bir kişinin dahi olmadığını görürüz. Sosyalist iktidarlara dair bu istatistikleri çoğaltmak mümkün. Çeşitli mesleklerde kadınların istihdam edilmesinden tutalım da kadınları aşağılayan uygulamaların kaldırılmasına, kadın erkek ücret eşitsizliğinin giderilmesinden çocuk bakımı vb. yüklerden kadının biraz olsun nefes alabilmesi için açılan kreşlere kadar bir çok konuda atılımlar yapılmıştır. Fuhuşun ortadan kaldırıldığı tek sistem sosyalizmdir. Devrimlerini gerçekleştiren ülkelerden daha önce bedenini satan kadınlar da toplum içinde onurlu birer iş edinerek hak ettikleri saygın yeri almışlardır. İstisnai örnekler dışında sosyalizmle yönetilen tüm ülkelerde bu tablonun yaşandığını söyleyebiliriz. Devrimlerden sonra eski geleneklerin getirdiği olumsuzluklar da ortadan kaldırılmış, küçük yaşta evlendirilme ya da kendi rızası olmadan evlendirilme gibi uygulamalar sona ermiştir. Her kadın kendi bağımsız kimliğini oluşturup geliştirme, eğitim olanaklarından faydalanma, toplum içerisinde saygın bir konumda yaşamını sürdürme imkanı bulmuştur. Bugünden geriye baktığımızda sosyalist sistemin revizyonist politikalar nedeniyle çöküntüye uğrayana kadar kurtuluşu için çok kısa bir zamanda dev adımlar attığını tarihte kadınların kurtuluşu için özel olarak çaba gösteren, onları yücelten tek iktidar biçiminin sosyalizm olduğunu görüyoruz. Ancak buradan hareketle sosyalist sistemin kadın sorununu bıçakla keser gibi bir anda ve topyekün ortadan kaldırdığı da söylenemez.
Çeşitli siyasi ve ekonomik girişimlerin yanında kültürel değişim dönüşüm hayata geçmeden kadınların kurtuluşu mümkün değildir. Bu kültürel değişimin yeni kapitalist yoz kültürün yerine sosyalist yeni insan kültürünün konulabilmesi, devrimci iktidarların olmazsa olmaz hedeflerinden biridir. Aksi halde eski gelenekler-alışkanlıklar sürgit devam etmeye mahkumdur. Kültürel yenilenmeler (Heleki bütünüyle bir toplumun baştan aşağı yenilenmesini kastediyorsak) ağır ve sancılı yaşanır. Eski kültürle yeni kültür yaşamın her alanında çarpışır. Bu nedenle de uzun bir zaman dilimine yayılır. Bunu başarabilecek tek güç, devrimci ideoloji ile silahlanan halklardır. Kuşkusuz sosyalizmin en büyük zaferlerinden biride bu olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder